01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / “NE MUTLU SİZE” MUŞTUSUNU HAK ETMEK
“NE MUTLU SİZE”  MUŞTUSUNU HAK ETMEK

“NE MUTLU SİZE” MUŞTUSUNU HAK ETMEK HÜSEYİN KERİM ECE

Kur’an’da Müjde Kelimeleri
Kur’an, iman edip sâlih amel işleyenleri (iyi işler yapanları) çeşitli mükâfatlarla müjdeliyor. Bu müjdeleri bazen bir kelime ile bazen de kalıp ifadelerle, bazen de âyetin genel ifadesi ile yapıyor. Bu müjde kelimeleri ya mutluluk ve ödül mmuştusu, ya da hak edilen ödülden dolayı tebriktir.
a. Ni’me; bunu Türkçe’de “ne muhteşem, ne güzel” şeklinde ifade edebiliriz.
Kur’an bunu öncelikle Allah (cc) hakkında kullanıyor. (Allah ve Elçisinin davetine icabet edenler), öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel (ni’me) vekildir!” dediler.” (Âli İmran, 3/173. Bir benzeri: Mürselât, 77/23), “Eğer yüz çevirirlerse bilin ki Allah sizin dostunuzdur (mevlânızdır). O, ne güzel (ni’me) dosttur (mevlâdır); O, ne güzel yardımcıdır (nasîrdir)!” (Enfâl, 8/40; Hacc, 22/78)
Kur’an, Hz. Nûh’u ve Hz. Dâvûd’u “o ne güzel (ni’me) bir kuldu” şeklinde niteliyor. (Saffât, 37/75; Sâd, 38/30)
Allah’ın (cc), kendisine karşı sorumluluk (takva) bilinciyle hareket edenlerin, hayatını bu biliçle sürdürenlerin, yani Allah’ı hesaba katarak hareket edenlerin öldükten sonraki yurtları hakkında; “Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir (ni’me)!” (Ra’d, 13/24; Ayrıca bkz: Nahl, 16/30)

Bir de şu müjdeye bakalım: “İşte bunların ödülü, Rablerinden bir mağfiret ve orada yerleşip kalacakları zemininden ırmaklar çağlayan cennet olacaktır. Çalışıp çabalayanlar için ne muhteşem (ni’me) bir ödüldür.” (Âli İmran, 3/136. Ayrıca bkz: Ankebut, 29/58; Zümer, 39/74)
Cennet için kullanılan bu ve aşağıdaki muhteşem ifadeler, insanı imrendirecek, iştahını ve arzusunu artıracak, iman ve takvasını pekiştirecek müjdedir: “... Ne güzel bir ödül ve ne hoş bir makamdır orası...” (Kehf, 18/31)
Bu harika, benzersiz ödüle kavuşmanın yolu da iman ettikten sonra nefsi terbiye etmek, benliği ilâhi yasalara teslim etmek, takva bilinciyle yaşamak; yani hakkıyla şükretmek, kulluk etmektir.
b. Va’d: Bu da Allah’ın (st) verdiği sözdür.
“İman edip sâlih (yararlı/iyi) ameller işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?” (Nisâ, 4/122. Ayrıca bkz. Rûm, 30/6)
Kur’an farklı âyetlerde itaat eden kullara mükâfat, güzel sonuçlar, sınırsız sevaplar, en güzel karşılık, en muhteşem ve hayâl edilemeyecek kadar güzel yurdun veya meskenlerin verileceğini söylüyor.
Yaptığı erdemli, faydalı, sevap kazandırıcı, kulluk görevi olan davranışlara mutlaka ödül alacağına inanan bir kimse; şüphesiz daha iyisini, daha çoğunu yapmaya çalışır.
Kur’an ‘va’d’i bir eğitim ve İslâmi kimlik oluşturmada bir metod olarak kullanırken mükâfatların, güzel karşılıkların altını çiziyor. Şu şu işleri yaparsanız; işte ödülünüz dünyada ve âhirette hazır, sizi bekliyor.
Bunu derken de va’dedilen şeyi insan algısına indiriyor, bilinen örneklere baş vuruyor, insanın idrak edebileceği bir dil kullanıyor. Ama ödülün boyutlarının daha da ötelerde olduğunu vurguluyor.
Böylece muhataplarını adım adım sâlih amellere özendiriyor. Mesela; “Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler va’detti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.” (Tevbe, 72. Ayrıca bkz: Nisâ, 4/95; Mâide, 5/9; Tevbe, 9/111; Nûr, 24/55; Furkan, 25/15.v.d.)
c. Tûba; Kur’an’da muştu ifadelerinden biri de ‘tûbâ’ kelimesidir. Bunu Türkçe’ye “ne mutlu, müjde, göz aydınlığı” diye çevirebiliriz.
‘Tûbâ’; ‘tâbe-tayyib’ kökünden gelir. ‘Tayyib-tayyibe’ de lezzetli olmak, güzel, helâl, temiz, misak gibi olmak, hoş olmak veya hoş kokulu olmak, bir şeyin iyi, saf, arı-duru ve temiz olması demektir. Habîs’in-pis’in zıddıdır.
‘Tayyib’ kelimesinin asıl anlamı nefsin veya duyguların lezzet, tad aldığı şeydir. Tayyib-tayyibe insan için kullanıldığında hoş, iyi, fazilet sahibi kimse anlamına gelir.1
Kurân; yenilebilir (helâl) yiyecekleri (Bakara, 2/168; Nahl, 16/72; İsrâ, 17/70; Tâhâ, 20/81 vd.),
iyi kimseleri veya iyi işleri (Âl-i İmran, 3/179; Enfâl, 8/37; Nahl, 16/32),
Tevhid kelimesini (Hac, 22/24; İbrahim, 15/24; Fâtır, 35/10),
teyemmüm yapmaya elverişli toprağı (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6),
hak edilen ganimetleri (Enfal, 8/69),
iffetli müslüman erkekleri (Nûr, 24/26),
cennetliklerin kalacağı meskenleri (Tevbe, 9/71)
sözün en güzelini (Hac, 22/24; Fâtır 35/10),
güzel, temiz, güvenli beldeleri (A’raf, 7/58),
imana uygun olan şeyleri (Mâide, 5/100),
helâl olan bir malı (Nisâ, 4/2) ve Kur’an’a uygun yaşayan müslümanlara dünyada verilecek mutluluğu (Nahl, 16/97) bu kelime ile niteliyor.
şte ‘tayyibe’ kökünden gelen ‘tûbâ’, bazılarına göre Habeş veya Hind dilinde cennetin bir adıdır.

Bir hadiste geçtiğine göre ‘tûbâ’ Cennette bir ağacın ismidir. Bir adam Peygamber’e (sav) gelerek şöyle sormuş: “Ey Allah’ın Rasûlü, Cennette meyva var mıdır? Peygamber (sav) de: Evet orada bir ağaç vardır ki ona Tûbâ denir” diye cevap verdi.2
Tûbâ, kişinin hoşlanacağı, hoş, güzel bulacağı, yok oluşu olmayan bakilik, sona ermeyen izzzet, fakirliği olmayan zenginlik, Cennette olan her türlü şeydir denmiştir.3
Kur’an bunu bir âyette cennetlikleri muştulamak için kullanıyor: “İman edip sâlih amel işleyenler var ya; ne mutlu onlara (tûbâ lehüm) ve varılacak yurtların en güzeli onlarındır.” (Ra’d, 13/29)
Allah’ın Kur’an’la indirdiği her şeye, gereği gibi inananlar, sonra bu imanın gereği olan sâlih amel işleyenler, yani Din’in güzel gördüğü, Allah’ın hoşlanacağı, yapana sevap vereceği güzel işleri yapanlar...
İşte onlara ne mutlu! Onlara dünyada da âhirette de müjdeler olsun. Dünyada huzurlu bir hayat, mutlu bir yaşantı onların hakkıdır. Yaptıkları güzel işlerin ödülünü daha dünyada iken mutluluk ve huzur olarak alırlar.
Âhirette ise varılacak yerlerin en güzeli, barınılacak yurtların ve mekanların en mükemmeli de onlar içindir. Onlar böyle bir yurda yerleşecekler, böyle bir mekanda ağırlanacaklar, böylesine konutlarda sonsuza dek kalacaklar...
Âyette geçen ‘tûbâ lehüm’ deyimi, tıpkı ‘selâmün aleyküm’ gibi bir dua cümlesidir ve bu amaçla kullanılır. Buna göre anlamı, ‘hoş olasınız, hoş olunuz’ demektir.4
“Ne mutlu onlara” ödülüne kavuşmak, hoşluğa, güzelliğe, iyiliğe ve mutluluğa kavuşmak anlamına gelir. İman ettikten sonra güzel işler yapanlar; dünyada mutlu olurlar, sürekli iyiliklere kavuşurlar, öbür dünyada ise Cenneti hak ederler.

“Onlara tûbâ vardır”, yani ‘onlara sevinç ve göz aydınlığı, güzellikler, bol bol hayırlar verilecek şeklinde de anlaşılmıştır.5
Gözü aydınlatan, insanı sevindiren, mutlu eden ödüller ve kazançlar... Sonu gelmez lütuflar ve imrenilecek bağışlar... Hoş ve güzel geçim onların hakkıdır... Onlar dünya hayatında öyle yaşamışlardır ki, karşılık olarak tam hoşlanacakları şeyleri hak ederler.
Ne mutlu onlara, muştular onlara!
Onlar ne güzel insanlardır... Onlar iman etmenin, güzel davranışta bulunmanın, güzel ahlâkın sonucunu en güzel biçimde alırlar.
Onlar, bu dünyada Hakikate teslim olup, onun şekillendirdiği ilkeleri uygulayan şerefli kimselerdir.
Onların bu tercihlerinin karşılığı; gözleri aydınlatan, insanı sevince boğan, mutlu eden hadsiz hesapsız ödüllerdir.
‘Tâbâ lehüm’ bazıları tarafından dünya hayatında huzur içinde yaşamak diye de anlaşılmıştır.
Bu anlam, bir başka âyette vurgulanan ‘mutlu bir hayat’ müjdesine uygundur.
“Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” (Nahl, 16/97. Ayrıca bkz. Nahl, 16/30)
Cennetin meleklerden olan bekçileri cennetliklere müjde vererek, onları tebrik ederek ve ‘selâm’ ile karşılayacaklar.
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedi kalmak üzere girin buraya, derler” (Zümer, 39/73)
Allah’tan hakkıyla korkup çekinenler, ya da dünya hayatında Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlar; hesaptan sonra, bölük bölük, grup grup Cennete götürülürler. Şerefli birer konuk/heyet olarak... (Meryem, 19/85)
En önde ‘mukarrab’ler, yani Allah’a en yakın olanlar, sonra ‘ebrâr’ yani iyi davranışlarda öncü olanlar, sonra diğerleri, sonra diğerleri...
Herkes kendine uygun bir grupla, herkes kendi imamıyla (amel defteriyle), herkes dünyada iken kime yakın idiyse onlarla (mesela Peygamber’e yakın olanlar onunla) Cennete doğru yürürler.
Cennetin kapısına geldikleri zaman oradaki görevliler onlara; “selâmün aleyküm tıbtüm, fedhulûhâ hâlidîn- “Ne mutlu size! Hoş geldiniz! İşte buyrun, içinde temelli kalacağınız bu (Cennet’e) girin)” diyecekler.6
Buradaki tûbâ ile aynı kökten gelen ‘tıbtüm’ü; “hoş geldiniz, ne iyi yaptınız, size muştular olsun, tertemiz geldiniz, tebrikler size, gözünüz aydın” şeklinde de anlamak mümkün...
Şüphesiz ki cennetlikler için yapılacak bu teşrifat; çok güzel bir karşılama, onlar için hoş bir övgüdür. Sebebi ise onların dünyada iken kulluk bilinciyle hareket edip, günahların ve hataların pisliklerinden arınmalarıdır.
Cennetin kapısına da tertemiz gelirler. Cennette ancak güzellik vardır. Oraya ancak güzel, tertemiz olanlar girerler.7
Meleklerin selâmını ‘mutluluk tebriği’ diye de anlamak mümkün.
Kur’an’ın mü’minlere müjdeleri devam ediyor:
“O Rahmet Kaynağının kullarına söz verdiği, insanın kavrama kapasitesini aşan bir gerçeklik olan mutlak mutluluk ve güzelliğin merkezi cennetler (onların olacak). Ve her halükârda O’nun sözü yerini bulacaktır.
Orada selâm dışında asla boş bir söz işitmeyecekler. Ve onlar orada sabah akşam rızıklandırılacaklar.” (Meryem, 19/61-62)
“İhsan sahiplerine (iyilere) daha güzeli ve daha da fazlası var. Yüzlerine ne bir toz bulaşır ne de horluk kaplar. Onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.” (Yûnûs, 10/26).
Bazı sahabelere göre cennetliklere ihsan edilecek ‘daha da fazlası’, Allah’ın cemaline bakmalarıdır.8
Suhayb (ra), Rasûlüllah’ın şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor: “Cennetlikler Cennete girdikten sonra Allah (subhanehu ve teala) şöyle buyuracak: “Size daha fazlasını vermemi istediğiniz bir şey var mı? “ Onlar: “Yüzlerimizi ağartmadın mı, bizi Cennete koymadın mı, cehennem ateşinden korumadın mı?” Bunun üzerine Allah hicabı açacak. Onlara Azîz ve Celîl olan Rablerine bakmaktan daha çok sevdikleri bir şey verilmiş olmayacaktır. Sonra da “İhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha da fazlası var...” âyetini okudu”.9
 “Allah’a karşı gelmekten sakınan kimselere (muttakilere), “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde, “Hayr indirdi” derler. Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır. Âhiret yurdu ise daha hayırlıdır. Muttakilerin yurdu ne güzeldir.
(O yurt,) girecekleri, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Onlar için orada kendilerine diledikleri her şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükafatlandırır.
(Onlar,) meleklerin, “Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık Cennete girin” diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.” (Nahl, 30-32)
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, s: 464.
Ahmed b. Hanbel, 4/183. Nak. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 5/146. İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 9/168.
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, s:464.
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 5/146.
Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an (Ter.), 9/477.
İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 3/231.
Seyyid Kutub, Fizilâli’l-Kur’an, 5/3062.
Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an (Ter.), 1/1515.
Müslim, İman, 297, 298 (449-450). Bir benzeri: Tirmizî; Sıfatu’l-Cenneh, 16 (2552). Tefsir, 10-1 (3105). Bir benzeri: İbni Mâce, Mukaddime, 13 (187).

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul